30 Temmuz 2024 Salı

kendi yolumun yolcusuyum.

hayatın içinde hep bir denge olduğunu hissetmeye başladım. denge yüzünden hepimiz aynı dönemeçte durmuyoruz veya aynı manzaraya bakmıyoruz. bu zıtlıklar kendi arasında şaşırtıcı bir ahenk oluşturuyor belki de. farklılıkları kabullenmediğimiz zamanlar olabilir. elbette hepimiz şartların eşit olmasını isterdik... 

keşke her şey kolaylıkla akıp gitseydi ya da keşke telafisini hızlı yapsaydı zaman. ama bekleyiş, haddinden çok bekleyiş biraz ağırlık yapıyor. hoş, belki de hiç gelmeyecek bir gemiyi hayal ettiniz ya da hiç olmayacak bir düşü kurdunuz. bence bazı çabalar eyleme ne kadar dökülse de işe yaramıyor. bilmiyorum bunun nedeni nedir? yazgı mı yoksa yanlış zamanlama mı? (bu soruya yorumlarınızı almak çok isterim.)

tarot hesaplamasına göre "denge" kartını yaşadığım yıl biraz yorucuydu. denge öyle kolay bir şey değil bi kere... hepimiz, her an savrulmaya müsaitiz. bazen bir şarkıyla, bazen bir sözle, bazen bir bakışla, bazen bir düşünceyle ya da bir şişe şarapla... :) en son ne zaman savruldunuz? 

belki savrulmak da iyidir, kendine getirecekse şayet.

öyle garip ki; açılımlarda sürekli gördüğüm şeytan kartı bana her defasında dengeyi ıskaladığımı ve bir şeylerden vazgeçmem, kurtulmam gerektiğini yansıtıyordu. dengeyi bulma arayışımda belki de sırf belirlediğim hayat planının bozulmaması için bütün gönülsüzlüğümle kendimi zincirlemiştim. ama kendi merkezime dönmeliydim ve aslında semboller bunu aktarıyordu. bir süre görmezden geldim ama nereye kadar... 

kendi rehberim olabilmek ya da en azından olmaya çalışmak çok güzel. umarım tarot sayesinde bir araya geldiğim, bu yolda buluştuğum ve sembolleri görmeye niyet eden herkes önce kendi rehberi olur ve diğerleri de onun ışığından istifade eder.

bilirsiniz ki, ying ve yang evrendeki her şeyin bir denge içinde olduğunu ve bizim bu dengeye uyum sağlamamız gerektiğini öğretir. Şu anki durumuma bakarsak evlilik içerisinde bir denge oluşturmak için çabalıyor ve haddinden fazla ödün vermemeyi, "kullanılmamayı" öğrenmeye çalışıyorum. ilk 1 yıl zordur deniyor, sonra bazı yıllar için yine zor deniyor... :) 

bence zorluk/kolaylık kimliklerin buluşmasına ve ahengine dayalı; yani evlilikle ilgili şu yıl zordur, bu yıl kolaydır gibi bir çıkarım/genelleme anlamsız diye düşünüyorum. uyumlu, birbirini anlamaya yönelik hareket eden bir çiftseniz kendi alanlarınızı belirlerken bir yandan ortak zemini de yavaş yavaş oluşturabilir ve güçlendirebilirsiniz.

herkesin deneyimi biricik... ben, kendi yolumun yolcusuyum.



not: geç gelen yazı


27 Temmuz 2024 Cumartesi

sessizlik bozuldu.

bu hesabı yeniden açabildiğime ve kullanabildiğime gerçekten mutluyum çünkü kimsenin beni "aaa baksana bi" demeden, didiklemeden, bir tanıdığa söylemeye yeltenmeden, aslında hiç ama hiç fark etmeden rahat bırakacağı tek gizli yerim burası... çünkü eş-dost yok, arkadaş yok, merak eden yok burada beni. ne söylediğimi sınırlandırmam, kısıtlamam, 10 kere düşünmem gerekmiyor. es kaza birileri görecek, belki okuyacak ama bunu nasıl birinin yazdığını onlar bilmeyecek. dedikodumu da yapma işine girişmeyecekler tabii... 


ben büyük hayaller mi kurdum yoksa küçük hayallerime uzanırken aptal seçimler mi yaptım, inanın gerçeği bilmiyorum ama seçimlerimin ne kadar saçma olduğunu önceden fark etmiş biriyim. yine de bu beni durdurmadı, olmadı. hayatım sonuç olarak küçük bir alanda, az insanla, daha çok sevilmeyi ve hatırlanmayı umarak geçti. bunları kendi instagramımda, facebookumda, twitterımda söyleyemem elbette. 


bir süre önce evlendim. aşk evliliği desen, değil; mantık evliliği desen, değil; çocuğum olsun bari diye değil... aslında hepsinden bir parça bulmaya çalışaraktı galiba. yani belki işte beraber yaşlanırız, iyi-kötü anılar biriktiririz, iletişim zamanla daha iyi olabilir gibi gibi şeyler geçti sanırım aklımdan. haa bir de, aile kurmak güzel şey diyeydi. sonuçta yalnızlığın bir nebze iyileşir, ortak alanlardan beslenir iki taraf ve negatif kısımları pozitiflerle dengelemeye çalışabilirsin çünkü hiçbir ilişki mükemmel ya da kusursuz değil. hiçbiri değil ve hayat gerek seçimlerimizle gerek kadersel örgülerle biçimleniyor. mesela ben bugün boşanma kararı alsam, bana ne engel olabilir? kendi yaşam koşullarıma göre; hiçbir şey. bu da şans hee... gerçekten yine ÇOK şanslıyım. (hem de ne!)


neyse... kendi halinde bi gezegen olduğumu bilmenizi isterim tekrar. bu blog ismini boşuna almadım ben. buraya çatır çutur iç dökebilmek de bir lüks. mesela yakın zamanda beni ne bekliyor, ben hiç bilmiyorum ama bence hayatımda değişim olacak. hiçbir zaman dünyaya pembe gözlüklerden bakmadım, hep gri gibiydi (birini haddinden fazla sevmediysem). ama artık öyle sevmelerim de yok. hak etmediğim her duruma karşı kendime öyle güçlü bir zırh yarattım ki... bunu katılık olarak algılamayın, mecburiyet demek daha doğru olur. boş vermeyi öğrendim kendime ne kadar üzülsem de. boş veremeyen, kopuk hikayelere tutunmaya çalışan kaç insan gördümse ne kadar cesur olabileceğimi anladım aslında. sonunda gerçekten daha kötü bir senaryo yok. o yüzden gitme zamanı gelince yol almak en doğrusu.


sessizliğim işe yaramadığında, kükremeyi de öğrendim. kimsenin beni kurban yapamayacağını kendime gösterdim. mutlu muyum, değilim ama deneyimlerim beni hayatta ilerletiyor, ben ne kadar ilerleyemediğimi düşünsem de. elbette tökezliyorum, elbette canım acıyor, elbette gelecekten çoğu kişi kadar korkuyorum ama kendim için daha iyisini aramak zorundayım. eğer bu hayata bir sebepten geldiysem, bana biçilen rolü en iyi noktaya taşımalıyım. keşke psikolojim daha fazlasını yapmama izin verse... keşke yerimde sayıklamak, günün geçmesini beklemek ve başka hayatların güzelliklerini izlemek yerine kendi arzularımın peşinden gidebilsem. 


kolay değil... hele ki benim gibi garantici, dikkatli, anlık kararlar vermeyen ve kolay sıkılan biriyseniz. sonuç olarak; birkaç gün ailemin yanında misafir olacağım. içimden çoğu zaman olduğu gibi pek bir şey gelmiyor ama en korunaklı bölgedeyim. biraz evvel biramı açtım. yavaş yavaş bitecek ve bitmeden önce bu yazıyı yayınlamak istiyorum.


yolunuz buralara düşerse şayet, yeniden "merhaba"...